ABDnin orta güneyinde yer alan, yaklaşık 3 milyon nüfuslu, Elvis Presleyin ve polisiye yazarı John Grishamın memleketi, Mississippi eyaletinde küçük bir kasabada oturuyorlardı.
"Annem rahatsızlanmış, bu gece geç geleceğim" demişti kadın. "Çocuklarla ilgilenirsin değil mi?" "Elbette" diye yanıtlamıştı adam. Üç yıldır aynı evi paylaşıyorlardı. Genç kadını bir akraba düğününde tanımış, çok hoşlanmıştı. Birkaç kez buluşmuşlar, bu arada hamile olduğunu öğrenmişti. İşsizdi, kalacak yeri yoktu, kadının evine yerleşmişti. Dünya güzeli bir kız bebek doğurmuştu kadın. Babası ortalıkta yoktu. Ardından kendi çocukları oldu, bir yıl sonra bir tane daha.
2 Mayıs 1992 gecesi, adam önce küçükleri uyuttu, sonra kıza bir masal okudu, üstünü örttü, ışığı söndürdü, bir bira daha içti, biraz televizyon seyretti, üst kata çıktı ve yattı. Kadın eve döndüğünde saat 1.30 olmuştu. Yorgundu, çocukların odasına uğramadan yukarı çıktı, usulca adamın yanına uzandı. Sabah 5 sularında ağlama sesiyle uyandılar. "Oğlanlardan biri kabus gördü herhalde" dedi adam, aşağıya indi, çocukların odasına girdi, ışığı yaktı, kız yatağında yoktu.
İki gün sonra küçüğün cesedini, evin 500 metre kadar uzağındaki derenin kıyısında buldular. Irzına geçilmiş ve boğulmuştu. Kapıda, pencerelerde zorlama yoktu. Polis, genç adamdan kuşkulandı. "Kadının başka bir erkekten olan kızını ortadan kaldırmak istemiş olabilir" dendi. Zaten komşular küçük kıza, kendi çocuklarından daha sert davrandığında hemfikirdi. Olay yerini incelemeye gidenler, kızın yatağının hemen yanındaki pencere camının avuç içi kadar kırık olduğunu fark etmedi ve adam 5 Mayıs 1992 günü tutuklandı.
BÖCEK SOKMASINI DİŞ İZİ SANDI
Üç yıl sonra çıkarıldığı mahkemede savcı, adamın küçük kızı evde öldürdüğünü, cesedini dere kenarına attığını iddia etti. Kriminal laboratuvar, bedenin üzerinden elde edilen semen örneğinin, DNA analizine yetmediğini bildirdi. Otopsiyi yapan bir adli tıp uzmanı, çocuğun vücudundaki izlerin, ısırık izi olabileceğini düşündü ve bir adli diş hekiminin görüşüne başvurdu. "Kesinlikle eminim" dedi mahkemede diş hekimi. "Bu 19 izin tamamı, diş izidir ve beşi, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde, zanlının üst iki dişine uymaktadır". Alt dişlerden hiçbirinin iz bırakmayışını kimse sorgulamadı.
Savunmanın bilirkişisi olarak dinlenen bir başka adli diş hekimi, "Zırvalık bu!" diye isyan etti. "Alt dişler iz bırakmamış, ama üst iki diş bırakmış. Hele deneyin bakalım. Bir et parçasını sadece üst dişlerinizle ısırabilir misiniz?" Derideki lezyonlara insan dişlerinin değil, ırmak kıyısında iki gün bekleyen cesede gelen böceklerin yol açtığını ileri sürdüyse de, kimseyi ikna edemedi. Mahkeme, böcek sokmasını diş izi zanneden diş hekiminin, bağlı bulunduğu meslek odasından çıkartılmasını ve üyesi bulunduğu adli bilimler derneğinin 1995 Şubat’ındaki genel kurul toplantısında istifaya zorlanmasını da göz önüne almadı.
BİR MASUMA İDAM CEZASI
Gerçi adamın pantolonunda birkaç kurumuş kan lekesi, küçük kızın yatağının ayak ucuna asılı elbisede bir dışkı lekesi ve battaniyesinde yine kan lekeleri bulunmuştu ama, hiçbirinde değil DNA, kan grubu bile incelenmedi. Adam suçlu bulundu ve 24 Mart 1995 günü ölüme mahkûm edildi.
Aradan geçen yıllarda, kriminal laboratuvarların olanakları gelişti. Çok küçük miktarlarda vücut sıvılarından, hatta bir tek saç telinden, bir damla tükürükten bile DNA incelenebilir hale geldi. İdam cezasına mahkûm edilenlerin dosyalarını gönüllü gözden geçiren ve aralarında hukuk fakültesi öğrencilerinin de yer aldığı bir avukatlık bürosu, teknolojideki bu yeniliği ileri sürerek, küçük bedenin üzerinden 1992’de elde edilen, ancak miktarı az olduğundan DNA’sı analiz edilemeyen semenin yeniden incelenmesini talep etti. Adalet Bakanlığı itirazı kabul etti. Yasalar uyarınca hálá muhafaza edilen örnek 2001’de yeniden incelendi.
Tahmin edeceğiniz gibi (yoksa size bu öyküyü anlatmazdım!), DNA profili, demir parmaklıklar arkasında ölümü bekleyen adamınkini tutmadı. Savcı, mahkûmun erkek arkadaşlarını ve akrabalarını da inceletti, hiçbirinin profili, kıza saldıranın DNA’sına uymadı. Bakanlık, yeni bir savcı görevlendirdi ve bu yeni delil sayesinde Mississippili Kennedy Brewer, işlemediği bir suç yüzünden cezaevinde 15 yıl, 9 ay, 11 gün kaldıktan ve bunun büyük bir bölümünü ölümü bekleyerek geçirdikten sonra, 15 Şubat 2008’de serbest bırakıldı.
GERÇEK KATİL BULUNUYOR
Aslında küçük kızın ırzına geçilip öldürülmesinden tam 18 ay önce, Mississippi eyaletinin aynı fakir kasabasında, bir başka üç yaşında kız çocuğu, aynı derenin kenarında ölü bulunmuş, ırzına geçilip boğulduğu anlaşılmıştı. Soruşturmayı yürüten aynı polis memuruydu, savcı aynı savcıydı, otopsiyi yapan aynı adli tıp uzmanıydı ve çocuğun sol kolu üzerindeki izlerin yine ısırık izi olduğundan kuşkulanarak aynı adli diş hekiminin görüşüne başvurmuştu.
Mahkemede dinlenen diş hekimi o zaman da, "Kuşku yok" demişti. "Koldaki bu izler diş izi ve zanlının, yani çocuğun annesinin eski erkek arkadaşının üst iki dişine tıpatıp uymaktadır." Erkek arkadaş yargılanmış, diş iziyle suçlu bulunmuş, ırza geçme ve cinayetten ömür boyu hapse mahkûm edilmişti.
Çocuğun üzerinde faile ait herhangi bir biyolojik delil bulunamamış, ayrıca giysilerde kan ya da bir başka sıvının lekesine rastlanmamıştı, bu nedenle karara itiraz edilmesi ve DNA analizi istenmesi mümkün değildi.
16 yıl haksız yere cezaevinde kaldıktan sonra bir şans eseri, az önce okuduğunuz olay sayesinde, masum olduğu ortaya çıktı ve bundan birkaç ay önce, tıpkı Mississippili Kennedy Brewer gibi, Levon Brooks da özgürlüğüne kavuştu. Çünkü, Brewer’in öldürdüğü sanılan ikinci kızın üzerindeki semen lekesinin DNA profili, aynı kasabada yaşayan Justin Albert Johnson’un DNA’sını tutmuş ve o, daha ilk sorgusunda, 18 ay arayla her iki kızı nasıl kaçırıp tecavüz ettiğini, nasıl boğup dere kenarına attığını anlatmıştı.
Binlerce rapor yazdılar, hepsi incelenecek
Çok fakir oldukları için yeterli avukatlık desteği alamayan Mississipili iki zavallı zencinin, Brewer ve Brooks’un adlarını unutabilirsiniz ama, suçsuz oldukları halde birini 15, diğerini 16 yıl demir parmaklıklar ardında tutan polis memuru, savcı ve doktorların adlarını unutmamanızı dilerim. Polis memuru Earnest Eichelberger, halen eyalet polis teşkilatının cinayet masasında görevli. Savcı Forrest Allgood da görev başında. Son yirmi yıldır, Mississippi eyaletindeki otopsilerin dörtte üçünü yapan adli tıp uzmanı Dr. Steven Hayne ile sıklıkla görüşüne başvurduğu diş hekimi Dr. Michael West’in görevlerine, önceki salı günü, yani 5 Ağustos 2008’de son verildi. Önümüzdeki haftadan itibaren, geriye yönelik olarak verdikleri binlerce rapor bir komisyonca incelenecek, kış gelmeden de hakim önüne çıkacakları umuluyor.
Ölüm hücresinden milyonerliğe
29 Aralık 1991 sabahı, Phoenix, Arizona’daki CBS barının sahibi, işyerine gittiğinde erkekler tuvaletine girdi ve hayretler içinde kaldı. Belden aşağısı çıplak garson kız Kim Ancona, bir kan gölünün içinde yerde yatmaktaydı. Birisi, kolsuz, yakasız, kısa ve pamuklu bluzunun üzerinden sol göğsünü ve sırtını ısırmış, tecavüz etmiş ve onu 11 yerinden bıçaklamıştı. Etrafa yayılan kanın grubu "0"dı. Tıpkı genç kadının kan grubu, iki gün sonra tutuklanacak Ray Krone’nin kan grubu ve nüfusun yüzde 43’ün kan grubu gibi. O tarihte, kriminal laboratuvarlarda henüz DNA analizi yapılamıyordu.
Krone, ABD Hava Kuvvetleri’nden ayrılmış bir askerdi. Sicili temizdi, postacılık yaparak geçinmekteydi, Kim Ancona’yı tanıyordu, bir erkek arkadaşıyla birlikte bu bara sıklıkla dart oynamak için gelirdi. Arkadaşı, 28 Aralık gecesi evden çıkmadığını söyledi, tuvaletteki parmak izlerinin hiçbiri Ray Krone’nin parmak izlerini tutmadı, kanlı ayakkabı izleri onun ayaklarından iki numara küçüktü, hiç sahip olmadığı bir ayakkabı markasına aitti, kadının üzerinde bulunan kıllar, mikroskobik olarak onunkilerden farklıydı, ama Dr. Raymond Rawson, ısırık izlerinin diş izlerini tuttuğu yönünde tanıklık etti. Doktor, ülkenin en ünlü adli diş hekimlerinden biriydi, "Diş izlerinin karşılaştırılmasında standartlar" komitesinin başkanıydı ve iyi bir avukat tutmak için evini satmaya razı olmayan Ray Krone, idama mahkum edildiğinde 35 yaşındaydı.
ÜLKE ÜLKE DOLAŞIYOR
Aradan 10 yıl geçti. Ray Krone, Arizona’nın Yuma Cezaevi’nde idam mahkûmu arkadaşlarının teker teker götürüldüğüne tanıklık etti. Avukatlar, kadının üzerindeki bluzun sol göğüs üzerine gelen kısmında tükürük kalmış olabileceğini düşündü, buradan DNA analizi yapılmasını sağladılar ve elde edilen profil, Ray Krone’nin DNA özelliklerini tutmadı. Onunkini tutmadığı bir yana, tükürüğün sahibinin Arizona’nın bir başka cezaevinde, çocuk tacizinden yatan 36 yaşındaki Kenneth Phillips’e ait olduğu anlaşıldı. Krone, 8 Nisan 2002 günü, 10 yıl ve dört ay boyunca suçsuz yere tutulduğu cezaevinden çıktı.
Hapse düşmeden önce, idam cezasının hararetli bir savunucusu olduğu bilinen Ray Krone, aldığı 3.5 milyon dolarlık tazminatın keyfini süreceğine, "Ölüm Hücrelerinden Özgürlüğe" adlı bir sivil toplum örgütünün iletişim sorumlusu olarak çalışıyor, kendisi gibi ölüm cezasına mahkûm edilen ve suçsuzluğu kanıtlanarak serbest bırakılan arkadaşları gibi dünyanın bir yerinden diğerine seyahat ediyor, her konuşmasına "Benim başıma geldiyse, sizin de gelebilir" diye başlıyor ve ölüm cezasının kaldırılmasına uğraşıyor.
DNA’nın gücüne inanan bizler, "Karşılaştırmaya en uygun diş izi, etrafında tükürük bulunandır" deriz. Geçen ay, haklılığımız yeniden kanıtlandı. Krone’nin 10 yılını çalan Dr. Rawson’un, 1984’teki bir başka raporda da yanıldığı ortaya çıktı. Gömleğinin üzerinden sekiz kez ısırılan 64 yaşındaki bir adamı döverek öldüren kişinin Robert Stinson olduğuna, diş izlerini karşılaştırarak karar vermiş ve ömür boyu hapsine neden olmuştu. 10 Temmuz 2008’de, gömleğin üzerindeki tükürüğün DNA sonuçları açıklandı. Profil, başka bir erkeğe ait çıktı. 24 yıldır, hiç bıkmadan masum olduğunu tekrarlayan Stinson’un, önümüzdeki günlerde özgürlüğüne kavuşması bekleniyor.
Sevil ATASOY