Aşkın Ayak İzlerine Rastlanmayan O Şehirde Hiç Bu Kadar Sevilmedin
Aşkın ayak basmadığı bir şehir
Kucağında teslim etti seni o eylül
Gecesini hiç bilmediği bir iklime...
Önceleri yadırgamadın bu yalnızlık kentini,
Kendi şehrinin kaldırımları, korkuları,
Gürültüsüydü sokaklardaki...
Köşe başında bir sarhoş genç kıza laf atıyordu,
Az ilerde rüşvet alıyordu iki polis,
On yedilik delikanlı babasına yakalanma korkusuyla
Balkonda gizlice sigara içiyordu.
Apartman altında selpak satıyordu bir çocuk,
Karşı evde ışıklar sönüyordu tek tük..
Her şey aynıydı buraya kadar...
Sonra yabancısı olduğun bir sevginin
Kollarında açtın gözünü.
Böyle el değmemiş, beklentisiz sevgiler
Kalmamıştı geldiğin yerde.
Bir hayale şiirler yazmıyordu şair,
Ve gelmeyecek biri beklenmiyordu
Terkedilmişliğin gece nöbetlerinde...
Bu şehrin aşığı olmalıydın sen,
Aşkın nasıl yaşanacağını gösteremediğin durakların
Kelepçesini söküp bileklerinden,
Bugüne kadar sürdürdüğün heveslere inat
Gerçek bir aşkta kaybolmalıydın.
Bir gece o şehir, kıskandı bu yalnızlık kentinin Şairliğini, o eski zaman aşklarını.
Utanıp şehirliğinden, tekrar çağırdı seni
Bıraktığı duvarın önünden.
Ve sen, sorgulamadan aldatılmışlığını,
Geri döndün o lanet şehre.
Yeni yalan zamanlara teslim ettin
Kimsenin bilmediği o eski zaman kadınlığını..
Belki bu şehri çoktan unuttun.
Hepsini unutsan bir derin sızı kalır geriye
Bu yalnızlık kentinden.
Çünkü aşkın ayak izine rastlanmayan o şehirde
Hiç bu kadar sevilmedin...
alıntı
window.google_render_ad();